Nart Soskan’ın büyük bir at sürüsü varmış.
Atlarını hep aynı yerde otlatmaktan bıkmış. Onları daha güzel otlarla doyurmak
için uzaklara gitmeye karar vermiş. Bir kaç haftalık yolculuğun ardından göz
alabildiğine geniş bir otlağa ulaşmış. Burada birbirinden değişik otlar varmış.
Sürüyü otlağa salmış. Yorgun olduğu için biraz dinlenmeyi düşünmüş. Yamçısını
yere serip üzerine uzanmış.
Tam o sırada uzaklardan biri bağırarak üzerine
doğru gelmeye başlamış. Gelen adam otlağın sahibiymiş. Soskan adamın yaptığı
hakaretlere dayanamayıp üzerine yürümüş. Otlağın ortasında karşılaşmışlar.
İki adamın kavgası öğlen başlamış ve akşama
dek sürmüş. O kadar terlemişler ki ter damlaları yüzünden bastıkları yer çamur
olmuş. Soskan yorulmuş ama karşısındaki adam daha da bitkin durumdaymış. Adam sonunda
yere yığılmış. Soskan kılıcını çekmiş ve adamın boğazına dayamış. Adam korku
içinde yalvarmış:
- Ne olur beni öldürme, kardeş olalım.
Soskan bu teklifi kabul etmiş. Adam Soskan’ı
evine davet edip ağırlamış. Yemişler, içmişler ve hoşça vakit geçirmişler.
Sabah olunca arkadaşıyla vedalaşmış Soskan. Evden çıkarken ilerdeki tepelerin ardında
parıldayan ışıkları görmüş. Merakla atını oraya doğru çevirmiş. Soskan’ın
merakını anlayan ev sahibi onu uyarmış:
- Ne olur oraya gitme, ölürsün. Yedi kardeşim gitti
oraya ve bir daha dönmedi.
Soskan atını o tarafa sürerken cevap vermiş:
- Gitmezsem meraktan ölürüm.
Bir süre sonra ışıkların saçıldığı yere
ulaşmış. Önünde camdan yapılmış, pırıl pırıl bir köşk belirmiş. Köşkün en üst
katında bir kız oturuyormuş. Soskan atını sürmüş ve köşkün duvarlarını parçalayarak
kızın bulunduğu odanın kapısını kırıp içeri girmiş. Kız haykırmış:
- Sen nereden çıktın?
Soskan’ın üzerine atılmış ve onu yakalayıp
yere vurmuş. Soskan hemen toparlanıp ayağa kalkmış ama kız saldırmaya devam
ediyormuş. Soskan direnmiş ve kızın bütün saldırılarını geri püskürtmüş. Hiçbir
şey yapamayacağını anlayan kız pes etmiş ve şöyle demiş:
- Yeminim vardı, beni yenecek erkekten
başkasıyla evlenmem demiştim. Bu güne kadar beni yenmeyi kimse başaramadı. Bir
tek seni yenemedim, istersen seninle evlenebilirim.
Soskan cevaplamış:
- Senin gibi güzele nasıl hayır diyebilirim?
- Ancak bir sorunumuz var. Benim yedi erkek kardeşim var, şimdi onlar avdan dönüyorlar. Onların gözünü korkutmak zorundasın. Yoksa seni adamdam saymaz, beni de sana vermezler.
Soskan o sırada köşke giren kardeşleri görmüş
ve üzerlerine atlayarak Nart kardeşlerden üçünü yere sermiş.
Kardeşler karşılarındaki kişinin damat adayı
olduğunu anlamış, ama diğer kardeşleri yerde yaralı yattığı için buna
sevinememişler. Ne yapacaklarını bilemiyorlarmış, o an iki beyaz güvercin
gelmiş. Güvercinler kanatlarını yerde yatanların yaralarına sürmüş. Kardeşlerden
üçü de bir şey olmamışçasına uykudan uyanır gibi ayağa kalkmış. Sonrasında kız kardeşlerini
ve damatlarını kutlamışlar. Güzel bir şölen düzenlemişler. Hediyelerle dolu bir
araba hazırlamışlar gelin ve damat için.
Soskan ve karısı bir süre yol aldıktan sonra
dinlenmek için bir yerde durmuşlar. Sularının bittiğini fark eden Soskan su
aramak için karısının yanıdan ayrılmış. Taşların arasında kaynayan bir çeşme
bulmuş. Götürdüğü kaplara su doldurup arabanın olduğu yere dönmüş. Ancak ortada
ne atı, ne arabası ne de karısı varmış. Meğerse
Soskan arabadan ayrıldığında, onları takip eden dev karısını kaçırmış. Soskan
çok uzaklardaki toz bulutu içinde karısını kaçıran devi güçlükle seçebilmiş.
Peşlerinden gitmeye karar vermiş. Bir süre
yürüdükten sonra bir yol ayrımına varmış. O yol ayrımında sürüsünü otlatan bir
çoban varmış. Soskan çobana sormuş:
-Dev karımı kaçırdı, onu nerede bulabilirim?
- Ben o devin çobanıyım, hergün dayağını
yemekten bıktım. İşte bu yüzden sana yardım edeceğim.
Çoban Soskan’a devin yaşadığı yeri tarif
ederken uyarmış:
-
Oraya böyle gidemezsin seni
tanırlar. Sana kıyafetlerimi verirsem tanınmadan deve yaklaşırsın.
Çobanın giysilerini giyen Soskan devin
avlusundan içeri girmiş. Avludaki devler yiyip içip eğleniyorlarmış. Devin
getirdiği gelin için düğün yapıyorlarmış. Soskan giydiği çoban kıyafeti
sayesinde dikkati çekmeden gelinin olduğu yere kadar gelmiş. Karısına gizlice
kendisini belli etmiş. Sonra bu kadar devin arasından nasıl kaçacaklarının planını
yapmaya başlamışlar. O sırada dev elindeki kemiği fırlatarak seslenmiş:
- Hey pis çoban burada ne arıyorsun, gitsene
ahırına.
Soskan ve karısı bütün gece plan yapmış.
Ertesi sabah buluşmuşlar. Karısı Soskan’a şöyle demiş:
- Buradan nasıl kurtulacağımızı biliyorum.
Çünkü devin en zayıf tarafını öğrendim. Dağlarımızın en yükseğinde, en büyük
ağacın tepesinde bir yuva ve burada üç serçe varmış. Serçelerden ikisi devin gözleri,
biri de can damarıymış.
Bunu duyan Soskan sevinçle fırlamış, ahırda
devin kaçırdığı atını bulmuş. Ok gibi ahırdan fırlayıp dağların en yükseğine
ulaşmış. En büyük ağacı ve üstündeki yuvayı bulmuş. Yuvadaki kuşları alıp aynı hızla
devin avlusuna geri dönmüş. Soskan deve seslenmiş:
- Gözlerin ve can damarım elimde, eğer karımı
vermezsen seni hemen öldürürüm.
Soskan’ın elindeki kuşları gören dev çok
korkmuş ve gelini hemen serbest bırakmış. İki araba dolusu hediye vererek
onları yolcu etmiş. Soskan da sözünde durup serçeleri bırakmış. Karısıyla mutlu
bir şekilde evlerine dönmüşler. Soskan’ın gelin alıp geldiğini gören Nartlar
onları kutlayıp büyük bir şölen düzenlemişler ve doya doya eğlenmişler.