Nartların anası güzeller güzeli Setenay
çamaşır yıkamak için nehir kenarına inmiş. Nartların çobanı ise karşı kıyıda
sürüsünü otlatıyormuş. Setenay'ı görünce her zamanki gibi çok heyecanlanmış ve
ona doğru bir aşk oku fırlatmış. Çobanın oku Setenay'ın hemen arkasındaki
kayaya çarpmış. Ok kayadan parçalar kopartmış. Setenay kopan parçalara bakmış, bunlardan biri insan şekline
benziyormuş. Parçayı almış, sıcakmış ve kıpırdıyor gibiymiş. Bu parçayı evine
götürüp saklamış. Bu taşı her gün eline alıp okşuyormuş. Aradan dokuz ay
geçmiş. Taş öylesine ısınmış ki artık içinden sesler gelmeye başlamış. Setenay taşa tekrar dokunmak istemiş ancak çok sıcakmış.
Demirci Tlepş’ten yardım istemiş. Taşın
içindeki kıpırtı ve sesleri merak ediyormuş. Tlepş sıcak taş parçasını
maşasıyla tutmuş ve elindeki çekiçle hızla taşa vurmuş. Dağılan taşın içinden
kor gibi yanan bir bebek çıkmış. Tlepş bebeği dizlerinden tutup soğuması için
suya batırıp çıkarmaya başlamış. Çelik vücutlu bir bebek dünyaya gelmiş. Ancak
Tlepş’in maşasıyla tuttuğu diz kapakları su almamış ve bu yüzden de
çelikleşmemiş. Setenay bebeği alıp evine götürmüş.
Sosruko hızla büyümüş, yaşıtları beşikteyken o
koşup oynamaya başlamış. Oynamaktan bıkan Sosruko Tlepş’in demirhanesine
dadanmış. Tlepş Sosruko’nun gücünü denemek istemiş. Demir dövdüğü yere çakılı
örsü göstererek sormuş:
- Şunu yerinden çıkarabilir misin? Bir dene
istersen.
Sosruko örse sarılıp var gücüyle çekmiş ama
yerinden oynatamamış. Bunun üzerine Tlepş şöyle demiş:
- Anlaşıldı Sosruko sen zayıf bir çocuksun,
ananın yanına dönsen iyi olur. Nartlara yaraşır büyük işler düşünmek senin için
biraz erken.
Sosruko üzgün bin şekilde eve dönmüş. Ertesi
sabah gizlice Tlepş’in demirhanesine girmiş ve koca örse sarılıp çekiştirmeye
başlamış. Örs biraz kımıldamış. Sosruko
yılmamış ve koca örsü çekip yerinden çıkarmış. Demirhanenin ortasına atıp
dışarı çıkmış. Tlepş demirhaneye geldiğinde örsün yerinden çıkarılmış olduğunu
görünce şaşırmış ve dua etmiş:
- Benzeri görülmemiş güçte biri gelmiş. Bu
insan iyiliğin dostu bir yiğit olsun, kötülüğün elçisi olmasın.
Tam bu sırada demirhaneye üç Nart kardeş
gelmiş ve Tlepş’e selam vermiş. Kardeşlerin en büyüğü söze başlamış:
- Aramızda bir sorun var çözemiyoruz, bize
yardımcı olur musunuz? Üçümüz dağda ot biçmeye gittik. Aynı hizada ot biçmeye
başladık. Küçük kardeşimiz tırpanını iki üç kere salladı ve bizi geçti. Onu
arkamızda bırakıp başladık, yine bizi geçti. En küçük kardeşin büyükleri
yenmesi hiç hoşumuza gitmedi. Öğlen ara verdik, tırpanları toprağa sokup yemek
için oturduk. Bir baktık ki, en küçüğümüze ait olan tırpan yerinden çıkıp kendi
kendine otları biçmeye başladı.”
Bunu duyan Tlepş şöyle cevap vermiş:
- Anlaşıldı marifet tırpandaymış kardeşinizde
değil.
Küçük kardeş söze girmiş:
- Sen de örsü kaldıracak güçte değilsin, kılıç üzerinde hakkınızı
yitirdiniz kardeşler.
Tüm bu olanları uzaktan izleyen Sosruko,
gücünü denemek için Tlepş’ten izin istemiş. Kardeşlerin büyüğü Sosruka’ya şöyle
demiş:
- Gücünü denemek için küçük değil misin? Gidip
ananın sütünü içsene sen…
Diğer kardeşler de alay etmiş Sosruka’yla:
- Evine dön, gücünü yemekte dene…
Bu sözler Sosruko’yu çok kızdırmış. Yerde
duran örsü kaldırdığı gibi eski yerine çakmış. Kardeşlerin şaşkın bakışları
sürerken söyleniyormuş:
- Artık eve gidebilirim.
Tlepş hayretler içinde kalan kardeşlere dönmüş
ve demiş ki:
- Bu mucize şerefine üçünüze iyi çelikten
birer kılıç yapacağım. Ancak Debec’in tırpanından yaptığım kılıcı onu hak eden
Sosruko’ya vereceğim.
Tlepş dokuz gün dokuz gece çalışarak tırpanı
kılıç haline getirmiş ve Setenay’a haber yollamış:
- Bana oğlunu gönder.
Sosruko sevinçle demirhaneye gelmiş. Tlepş
tırpandan yaptığı kılıcı Sosruko’ya uzatırken şöyle demiş:
- Nart ülkesindeki bu kılıcı taşımaya layık
olan sensin, onurla taşı onu.
- Ant içerim sana, bu kılıcı lekelemeyeceğim.
Sosruko elindeki kılıçla sevinç içinde evine
koşmuş. Tlepş’in kılıcıyla gelen Sosruka’yı gören Setenay seslenmiş:
- Tlepş soylu bir kılıcı sana layık gördüyse,
ben de seni atsız bırakmam, gel benimle!
Setenay Sosruko’yu karanlık bir geçidin
ardındaki mağaranın önüne götürmüş. Mağaranın deliği koca bir kayayla
kapalıymış. Setenay Sosruka’ya şöyle demiş:
- Sosruko! Bu kayayı çekip içeri girebilirsen
orada bir at göreceksin. Eğer üzerine binmeyi başarırsan at senindir.
Sosruko koca kayayı bir itişte kenara fırlatıp
mağaraya girmiş. At Sosruko’yu görünce şaha kalkarak bir vuruşta öldürmek
istemiş. Sosruko atın bir soluna, bir sağına geçmiş ama at üzerine bindirmemiş.
Setenay seslenmiş:
- Sosruko! At seni yetişkin bir erkek
bulmadığı için istemiyor.
Sosruko bu sözler üzerine çok kızmış. Bir
sıçrayışta atın üzerine oturarak yelelerine sıkıca yapışmış. Üzerindeki
biniciye öfkelenen at ok gibi mağaradan dışarı fırlamış. Setenay “At öldürecek
oğlumu” diye telaşla arkalarından bakmış. Fakat at o sırada çoktan bulutlar
içinde kaybolmuş. At, gökyüzünden binicisini yere atmayı düşünmüş, her türlü
hareketi yapmış ama düşürememiş. Sosruko atın yelelerini sımsıkı tutmuş,
bırakmıyormuş. At binicisi düşsün diye denizlerin derinliklerine dalmış; sarp
yamaçlara, dik kayalara, dar geçitlere girip çıkmış. Bu koşu yedi gün, yedi
gece boyunca sürmüş ama Sosruko’yu üzerinden atmayı başaramamış. Sonunda at
yorulmuş ve Sosruko’ya seslenmiş:
- Hayvanların tanrısı Amış adına yemin ederim
ki senin sadık bir atın olacağım.
Sosruko ve at eve dönmüş. Oğlunu atın üzerinde
gören Setenay’ın sevinçten gözleri yaşarmış. Sosruko annesine şöyle diyormuş:
- Anne ağlama! Bana yiyecek hazırla, insanları
tanımak için geziye çıkacağım.
Setenay gururla Sosruka’ya bakıyormuş.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder